Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

02 Nisan 2011

Dêrsim, Cebaxçor ve "Cesur Bingöl"...

1. Dünya Savaşı 1914 yılında başladı. Osmanlı İmparatorluğu 1916 yılında almanların yarattığı bir desise sonucu savaşa katıldı. Türk ordusu Enver Paşa komutasında kafkaslara kadar ilerledi. Rusya'nın karşı saldırısı karşısında tutunamayan Osmanlı ordusu yenildi ve geri çekildi. Yenilginin en önemli nedenlerinden biri de osmanlı kurmaylarının zorlu kış şartlarını hesaplayamamasıydı. Ordunun büyük bölümü donarak telef oldu. Yalnızca Allahu Ekber dağlarında 250 bin kayıp verildi. Ruslar geri çekilme sırasında oluşturulan savunma cephelerinin hepsini yardı ve düşürdüler. Rus ordusu kuzeyden Erzurum'u, doğudan Bitlis ve Muş'u ele geçirerek Cebaxçor dağlarına kadar ilerledi. Son savunma hattı batıda Kiğı'dan, doğuda Masalla deresinin duvar gibi sarp yamaçlarına kadar uzanan 150 km.lik bir yay oluşturuyordu. En şiddetli çarpışmalar Göynük (Agnit) deresinin derin bir kanyon oluşturduğu Çobantaşı (Keray Şıonê) ile bugün Şeref Meydanı denilen Sêrdeşt'in Masalla vadisine hakim yamaçlarında yer aldı. Radar Tepe (Mersos) ve Çobantaşı (Kera Şıonê) Rus ilerlemesinin durdurulduğu mekanlardır.

Osmanlı ordusunun cephe karargahı Sêrdeşt'teydi. Kös kaplıcaları yakınında yer alan askeri hastahaneye ilaveten Sêrdeşt'te de ikinci bir hastahane vardı. Yaralılar ve hastalar buralara sevkedilerek tedavileri yapılıyordu. Günümüz Sêrdeşt'inde bir şehitlik vardır. Şehitliğin bilgi panosunda bir zamanlar şu ibareye yer verilmişti; "Kiğı'dan Sêrdeşt'e kadar uzanan cephede 1,5 yıl devam eden savaş süresince 150 bin asker yaşamını kaybetmiştir, yöre halkının aynı büyüklükteki kayıpları bu sayıya dahil değildir."

Demek oluyorki 1. Dünya savaşının Cebaxçor ve mücavir yörelere faturası 150 bin insan kaybıdır. Bu sayıda yüksek bir zaiyat bugün "kahraman, gazi, şanlı" ünvanlarıyla güya taltif edilmiş illerin hiçbirisi için sözkonusu değildir.

Osmanlı kuvvetlerinin yanıbaşında savaşan kürt milislerine Cibranlı Halid Bey albay rütbesiyle, Kelaxsi'li Şeyh Şerif milis kaymakamı (yarbay) rütbesiyle, Ginc mireleri Mehmet ve Mahmud beyler binbaşı rütbesiyle, Melekan'lı Şeyh Abdullah binbaşı rütbesiyle, Çolig'li Tayyip Ali Bey binbaşı rütbesiyle, Zıktê'li Hacı Sadık Bey binbaşı rütbesiyle, Çanlı şeyhler İbrahim ve Ali binbaşı rütbesiyle, Çırik'li Baba Bey binbaşı rütbesiyle, Kargapazarlı Reşit Bey binbaşı rütbesiyle komuta ediyorlardı.

Savaştan 8 yıl sonra 1925 yılında Cibranlı Halid Bey Bitlis'te asıldı. Şeyh Şerif, Şeyh Abdullah, Baba Bey, Reşit Bey, Şeyh Ali, Şeyh İbrahim, Çolig'li Tayyip Ali Bey, Diyarbekir'de asıldılar. Zıktê'li Hacı Sadık Bey, Mustafa Muğlalı komutasındaki askerler tarafından kafası kesilerek öldürüldü. Mehmet Bey'in iki oğlu Mecit ve Şükrü Bitlis'te asıldılar. Mahmut Bey'in oğlu Süleyman Bey tutuklu olarak Bitlis'e götürülmek istenirken Muş ovasında kafası kesilerek öldürüldü. Hiçbirinin cenazesi iade edilmedi.

1. Dünya Savaşı müddetince ağır kayıplar vererek adeta insansızlaşmış yörede hasbelkader hayatta kalmış savaş bakiyesi insanlar 1925 yılında kadın, yaşlı ve çocuk ayırımı gözetilmeksizin etnik "temizliğe" uğratıldı. Mustafa Muğlalı komutasındaki kuvvetler Murat Vadisi'nde 227 köyü insanlarıyla birlikte yok etti. Bu katliamdan sadece dağlara kaçarak saklananlar kurtulabildi. Kaniya Reş, Tekman, Hınıs, Lice, Piran, Kulp yöreleri Cebaxçor yöresiyle aynı akibete uğratıldı.

Çocukluğumda bir çok köyümüzü gezme imkanım olmuştu. O dönemler köylerimiz 15-20 haneli ve az nüfuslu köylerdi. Niçin böyle olduğunu sorduğumda birçok köyün, birçok ailenin, birçok soyun geriye birtek fert bırakmayacak şekilde yokedildiği anlatılırdı. Ermeninin, rusun yapmadığını, yapamadığını kimlerin yaptığına not düşülerek tabii..

Bu insan kıyımlarının yaşandığı dönemde Bingöl yoktu. Çolig, Ginc, Arçên(Ardüşen), Darahini vardı.

Cesur Bingöl..?

Cesurmu..?

Çok cesur..!

Memlektin haline bakın. Tarih boyunca kıyım ve safeletle ödüllendirilmiş cesaret. Açlığın ve göçün nedeni cesaret.

Türke kanmışlığın, aldatılmışlığın, geri bıraktırılmışlığın, eziyet görmüşlüğün, aşağılanmışlığın, inkar edilmişliğin cesareti.

Anan öle cesaret.!

Kendini ancak kendinden olmayanlarla düşünmeye, dillendirmeye cüret edebildiği kadarıyla cesur, halden düşmüş biçare cesaret. İnsan olmanın sana verdiği ve hiç kimsenin alma hakkına sahip olmadığı hukukunu ifade edecek dili döndürmeye bile mecalin kalmamış.

Sözümüz cesaret sahiplerine.

Bu bina temelden çatıya çok güzel bir bina ama ne yazıkki bacasından çıkan dumanı eğri...

***

Devlet ilk adımı Norşin'de attı, Cumhurbaşkanı'nın ağzından Said-i Nursi'nin doğduğu köy olmasına izafeten Güroymak'ın asıl ismi olan Norşin'in [Nor: Yeni. Şin: Köy. Norşin: Yeniköy(ermenice)] benimsenebileceği mesajını verdi.

Şimdi sıra Dêrsim'de. Hükümetin Dêrsim'i kontrol altına alma isteği var. Bu istek yeni oluşmadı. 15. yüzyılın başlangıcından beri vardı. 1495 yılında Kiğı'nın Zora Gancer köyünde Serdar Mahmud'un öncülüğünde alevlenen Celali direnişleri 250 yıl devam ederek ancak 18. yüzyılın ortalarında kontrol altına alınabildi. Şikakilerin, Pazukilerin, Mihranların İran'a Zagros dağ silsilesinin doğusuna sürülmesi, Kuyucu Murat Paşa'lar bu dönemin anımsattıkları arasında.

19. yüzyılda Dêrsim tekrar direnmeye başladı. 1820 yıllarında vergi vermeyi, askerlik yapmayı reddeden Ginc ve Cebaxçor havalisine Akçadağ ve Dêrsim de katıldı. Direnmeler Doğu'da Müküs, Güney'de Cizre ve Rewanduz federatif devletlerini kapsayacak bir yayılma seyri izledi.

20. yüzyıla Darahini ve Dêrsim başkaldırıları damgasını vurdu. 1980'li yıllarda yeniden alevlenen ve hala devam etmekte olan kürt direnmesi nedeniyle "Bingöl ve Tunceli" tarih boyunca olduğu gibi yine köyleri yakılan, halkı göçetmek zorunda bırakılan yöreler arasında. Köylerimiz boş, ahalisi sürgün.

Devlet Dêrsim'de alevi hemi de zaza, Cebaxçor'da bağnaz sünni hemi de zaza..

Çoğu yerde Şeyh Said'le telaffuz edilen 1925 şehitlerinin mezarları üzerinde hala tepinilmeye devam ediliyor. Bitlis'te katledilen Cibranlı Halid, Gincli Mecid ve Şükrü beylerin mezarları dahi yok. Hükümet hiçbirinin cenazesini teslime yanaşmıyor. Müslüman olduğunu söyleyen yöneticilerin idaresindeki devletten bu konuda çıt çıkmıyor.

Seyid Rıza ismiyle telaffuz olunan 1938 direnişçilerinin mezarları bile yok. Devlet cenazeleri ne yaptığını bugüne kadar itiraf etmiş değil.

Faki Hasan, Tayyip Ali, Abdullah Melekani, Çanlı İbrahim ve Ali, Avdi Areb, Telli, Yado, Faris ile taçlanmayan, itibarı iade edilmeyen Cebaxçor isterse abad edilmeye çalışılsın, özünde bu bir inkar ve aşağılamadır.

Seyid Rıza'sız Dêrsim, Dêrsim'den başka her şeydir.

Ya Agiri?

Ya Sason?

Ya Zilan?

Cenazelerimiz çiğnenirken kürtlere cemile mi yapılmış olunuyor?

Cenazelerimiz rehin tutularaktan bizimle barışma isteği mi ortaya konulmuş olunuyor?

Ört ki ölem..

8 kasım 2009

1 yorum :

yilmazkanat dedi ki...

harika bir yazı.....