Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

02 Nisan 2011

Mevlana Celaleddin'in kürtlüğüne dair bilgiler

Soy belirlemesinde herhangi bir araştırmacıdan çok Mevlana Celaleddin-i Rumî'nin kendini nasıl tanımladığı, hangi etnik kökene mensup saydığı esas alınacak olursa kürtlüğü tartışılmaz görünüyor. Türklerin en önemli Mevlana araştırmacısı Abdulbaki Gölpınarlı'dır. Gölpınarlı, türkçeye çevirerek neşrettiği Mesnevi nüshasının girişine Mevlana Celaleddin-i Rumî'nin kendini takdim ettiği; 'Kürt yattım, arap uyandım' şeklindeki cümlesini koymuştur. Mevlana bu deyimle soy mensubiyetini kürt olarak tanımlarken, arap dini ve kültürüyle yoğrulduğunu açıkça ifade etmiştir.

Mevlana'nın oğlu Sultan Veled'in yazdığı İbtida-name adlı yapıtta Mevlana'nın 1207 yılında Belh'te doğduğu, 5 yaşına bastığı 1212 yılında ailesinin Belh'ten ayrılmak zorunda bırakılarak uzun süre sırasıyla Suriye, Erzincan, Malatya yörelerinde kaldıktan sonra ancak 1221'de Konya'ya gelip yerleştikleri bilgisi yer alıyor. Orhan Pamuk'tan şahsen okumadım, şayet Mevlana'nın "rum asıllı" olduğunu yazmışsa; Grekçe bilmeyen, bunun yerine farsça konuşan, Belh doğumlu bir Mevlana ile karşı-karşıya olmaklığımız sözkonusudur.

Türklerin "rum" şeklindeki telaffuz tarzı temelde yanlıştır. Rum sözcüğü, etimolojik olarak günümüz rumenleriyle ilgilidir. Türkler rumenlerin ülkelerini de yanlış bir şekilde Romanya şeklinde yazıyor ve telaffuz ediyorlar. Doğrusunun Rumenia olması lazımdır. Rumenler, romalılardan farklı olarak slav topluluklarına mensupturlar. Türkçede "rum" sıfatlandırması batı Anadolu'nun grek ahalisini isimlendirmek maksadıyla kullanılmasına ilaveten 'diyar-ı rum yada rumî" deyimlerinde olduğu gibi coğrafik tanımlamada da kullanılıyor. Kürtler daha doğru telaffuz ediyorlar, grekleri, romalıları ve hatta türkleri "rom" olarak adlandırıyorlar. Karışıklık buradan ileri geliyor. Mevlana'nın "rumîliği" sonuçta grek topraklarında ikamet eden Mevlana Celaleddin'i aynı dini sıfatlandırmaya sahip diğer mevlanalardan ayırmak için yakıştırılan rumî sıfatının yanlış kullanımından ibarettir.

Bunun kadar önemli bir bulgu da Mevlana'nın Belh doğumlu olmasıdır. Doğum yeri ve tarihini oğlu Sultan Veled'in yapıtı aracılığıyla bilmekteyiz. Belh şehri, Sivêdî konfederasyonunun hanedanı olan Barmakî'lerin yönetim merkeziydi. Ebu Muslim Xorasanî ile eşzamanlı olarak Abbasilerin hizmetine girinceye kadar barmakîler Belh'te ikamet etmekteydiler. Partların bakiyeleri olan Xorasanî ve Sivêdî kabilelerinin müttefikleri durumundaki sair İranî topluluklarla birlikte göçleri aynı zamanda Hint-Avrupalı toplulukların Anadolu'ya en önemli göç dalgalarından biridir.

Çeşitli ansiklopedilerin Barmakî bahsinde ilgili hanedanlık ailesinin Abbasi halifelerinin hizmetine girinceye kadar budhist olduklarına, Sivêdî devletinin çöküşünden sonra bile günümüz Vatikan'ını anımsatır bir statüye sahip olarak yaşamış Belh şehrinin hiçbir devletin ve hükümdarın ilişemeyeceği özerkliğine değinilir.

Şerefname'den ulaşan, Osmanlı'ya şeklen bağlı, yönetimleri babadan oğula geçen 4 (görece) bağımsız kürt hükümetinden biri olan Ginc mireliğine dair bilgiler arasında Ginc mirelerinin Barmakîlerden geldiği bilgisi de yazılıdır. Bu mirelerin ahfadı boy mensubiyetlerini hala Sivêdî olarak tanımlıyorlar.

Gerek Mevlana'nın kendini bizzat tanımladığı cümlesi ve gerekse doğduğu yer kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kürt topluluklarını gösteriyor. Ailesinin Konya'da Selçuklu himayesine girmezden önce kürt vilayetlerinde ikamet etmiş olması da ayrıca dikkate değer.

İsmet Zeki Eyuboğlu'nun "Bütün Yönleriyle Mevlana Celaleddin" (Özgür Yayın-Dağıtım, İstanbul, 1988) adlı kitapçığında belirttiğine göre Sultanü'l-ulema diye anılan babası Bahaeddin bin Hüseyin bin Hatibi'nin Belh'ten ayrılması kendi isteğiyle olmamıştır. Eyuboğlu, ayrılma nedeni olarak bazı "kınanacak davranışların" varlığından bahseder. Şems-î Tebrizî olayında benzer kınanacak davranışların tekrarını bu kez oğul Celaleddin'de babadan intikal etmiş bir iptilanın tezahürü olarak görmekteyiz. Kuşkusuz niyetimiz ahlak yargılayıcılığı değil. Ancak zorunlu göçedişin nedenlerinin sorgulanmasına binaen bu bilgileri nakletmemiz gerekiyor.

Aynı dönemde varlık gösteren kürt soylu germiyanîlerin komşusu durumundaki isfendiyarîler de kürt ağırlıklıdır, paştu, fars, beluc ve tacik karışımı olup, sonuçta İran menşei taşıyorlar. Avestik Spen-data ismi, tarihi süreç içerisinde evrilerek orta dönem kürtçesinde (eşkanî) İsfendiyar'a dönüşmüştür. Eskiden bir kürt şehri olan İsfahan ismi de aynı avestik kahramanın, Spen-data'nın ismine izafeten verilmiştir. Tıpkı kürtler gibi farslar arasında da İsfendiyarî kabileler var. Fars isfendiyarîleri farsların ezici çoğunluğunun aksine kürtler gibi sünni akidelerini takib ediyorlar. Farslarda İlam'ın dravidileriyle karışmanın sonucu olan dominant esmer tenlilik isfendiyarîlerde yerini açıktenliliğe bırakıyor. Farslar, isfendiyarîleri "kuhî' kabilelerden sayıyorlar. Süreç içerisinde asimile olarak farsların bünyesine iltihak etmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Germiyanî bahsiyle birlikte İsfendiyarî bahsinin de taranması aynı yörede eşzamanlı olarak bulunmuş toplulukların kökenine ilişkin daha net bilgilere ulaşmamızı sağlayacaktır.

25 Nisan 2009

Hiç yorum yok :