Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

09 Temmuz 2013

Geçmiş dönem kürt devletlerine kısa değinmeler..


Saygıdeğer Kadir Canbek Hocam kendi sayfasında "Khord(a) ve Kord(eh)" söcüklerinin anlamları üzerine yaptığı araştırma sonuçlarından mütevellit çok değerli bilgiler paylaştı. Konuya dair düşüncelerimi yazdım. Aynı notumu burada, kendi sayfamda ilgi duyacak kardeşlerimin değerlendirmelerine sunuyorum.

Khord'la - kordeh farklı sözcüklerdir. Kord(eh) olduğu gibi okunur, kürt anlamına geliyor. Khord farklı, Pehlevice yada eşkanca Khorda Avesta denirken "Avesta'dan parça-bölüm" anlamında kullanılıyor, zazakideki wurdi sözcüğünün karşılığıdır, sözcük Xorda(e) diye okunuyor. Khorda Avesta'ya "genel duacıların kitabı" denirrken tamamen doğru tercüme edilmiş hem de en yetkin şekilde. Kuran okuyanlarda da aynı gelenek vardır. Amma, Tebareke, Yasin surelerinin üçünü okuyan Kuran'ı tümüyle okumuş kadar sevap kazanır. Bu üç ayetin okunması bir nevi minyatür hatimdir, tamamen dua saikiyle ve umumiyetle ölüler için okunur. İslamiyetin minyatür hatim geleneğini Avestik genel duacılardan aktardığı anlaşılıyor. Tümünü okumak yerine bir bölümüyle aynı amaç yada sevap hasıl oluyor.

Kuhistan, dağlık, dağ ülkesi anlamına geliyor. Bugün bir eyalet ama başkentinin ismi Dasa (!). Kesin bir şey söyleyemeyeceğim, Paştu ve Tacik dilleri de kürtçeye farsça kadar hatta daha yakın, Urdu dili de. Öyleki Paştun diliyle harmanlanmış bir dil olan dari'yi bir kürt tercümansız anlar. Dari konuşanlarla ilk karşılaştığımda bilmeden nerenin kürdü olduklarını sormuştum, adamlar şaşırıp gülmüşlerdi. Yanımdaki masada oturuyorlardı ve aralarında tartışıyorlardı, ne konuştuklarını kendilerine isveççe anlattığımda "biz, dilimizin kürtçeye çok yakın olduğunu biliyoruz ama kürtlerin çoğu bunu bilmiyor" dediler, çok keyifliydi. Bu her iki halk da kürtler gibi dağlı halklardır.

Sasaniler'de kürt inkarı yok, ancak o gün kürt kavramı yaygın şekilde kullanılmıyor. Kürtler kendilerini tek-tek aşiretlere yada aşiretlerden oluşmuş konfederasyonlara aidiyetleriyle ifade ediyorlar. Part kürtken o bile kendine kürt demiyor, "parni" diyor. Med kendine kürt demiyor, "amada" olarak birlik terimiyle ifade ediyor. Sasani imparatorluğu partların yedi prenslik sistemini bu prenslikleri oluşturan konfederasyonlar ve sahip oldukları yetkilerle aynen koruyor. Sadece imparatorluk yönetimi el değiştiriyor. Devlet ve bileşenleri aynı kalıyor. Paştular, tacikler, azeriler ve egemen halk olan farslar karşısında kürtlerin imparatorluk bünyesinde bilinen üç tane krallığı var. Lekler, Talişler, Daylamitler, Bakhtrialılar (paştu), Tacikler, Türkler krallıktan yoksun ve özellikle imparatorluğun idari ve askeri kademelerinde yok denecek durumdalar. Kürtlerinse her biri devasa üç tane krallığı var. Bunlar arasındaki Mihran, Koren, ve Suren hem Kırım'da, hem Transkafkasya'da, hem Mezopotamya'da, hem Zagrosların doğusunda her zaman kürttür ve hala kürttür. Pers ise başından beri perstir. Pers'in de aşiretleri ve lehçeleri var ama hiç değilse kendi etnogenini ve dilini kendi topluluklarına hakim kılmayı başarıyor. Bütün toplulukları fars genel adı altında birleştirmeyi başarıyor. Bu durum toplu hareket imkanı veriyor. Ulusal kalkışmalarda çok önemlidir ki başarı şansı yaratıyor. İskit istilasından, Med egemenliğinden, İskender hezimetinden, Part egemenliğinden, Arap istilasından sonra sürekli toparlanıp devlet olabilmesinin nedeni budur. Kürdün kendi dilini ve etnogenini hakim kılma çabası ya hiç yok yada çok zayıf. Evliya Çelebi'nin kendi döneminde tanıklık ederek saydığı 15 kürt lehçesi var, Part dönemine götürülse bu sayı ona katlanır. Kürt lehçeleri bugün bile yekdiğerini ya anlamaz yada zorlukla anlar durumda. Partların eşkani denemesi var ama Zendi Avesta ile, dolayısıyla dönemin aydınlarıyla sınırlı kalıyor. Kalkışma dönemlerini düşününüz, hepsi yöresel kalmıştır. Sımko, Mehabad, Botan, Revanduz, Muks, Koçgiri, Ginc, Dersim kalkışmaları hep kendi yörelerinin katılımıyla mahduttur. Bugün devlet olunduğu günde bile Süleymaniye-Hewler bıçaklarını arkaya saklamış iki dost yüzlü düşmanı oynamıyorlarmı, Soran devleti nidalarını hem de Talabani'den duymadıkmı?

Nasıl devlet olunacağını bilen fars soylu Sasani'nin kürtleri kürt genel adı altında birleştirmek, kürtçenin lehçelerini pehlevicede olduğu gibi lehçeler arası bir esperentoda birleştirmek mükellefiyeti yok, aksine bunu savsaklamak için yeterli nedeni var. Zaten bu zayıflık üzerine devlet şansı edinmişken kendi oturdukları dalı kesmemelerinin yeterli nedeni var. Kürtlerin hem o dönemde hem de bugün sayıca fazla olmalarına rağmen devlet olamayışlarının nedenini de açıklamış oluyoruz. Arap bile bunun farkındadır, istila hareketiyle birlikte kendi dilini ve etnogenini hakim kılmaya çalışyor. Kürdistan'ı tam sömürge haline getirdikten sonra türkün yaptığı da budur.

Biraz daha açmak için yakın dönemden başka örnekler vereyim.

3. ve 4. yüzyıllarda;
Solakha ve Azzi

Daha sonraları;
Süveydiye krallığı
Hasanvayhi krallığı
Moks (Müküs) hanlığı
Botan emareti
Revanduz emareti
Makû hanlığı
Bedlis emareti

Bunların her biri milyonluk nüfusa sahip, yayıldıkları coğrafya itibarıyla kendi dönemlerindeki devletlerin çoğundan büyük devletler. Hiçbiri kürt ismine gerek görmüyor. Bunlara Şerefname'de sayılan irili ufaklı prenslikleri de ekleyelim. Hepsi yöre yada hanedanlığın aile ismiyle anılıyor. 2 yüzyıl öncesine kadar aynı durum devam ediyor. Bizimkiler kendisinin kürt olduğunu ya önemsemiyor yada kendini kürt olarak ifade etme gereği duymuyor. İşgalcisi kürt demekte tereddüt etmiyor, Selçuklu, Bahar eyaletine Kürdistan diyor, oysa eyaletin kendisi Hamedan, Kirmanşah, Dinever, Sincar ve Şehrizor kalmayı seçiyor. Bu kadar geniş bir coğrafyayı kendi etnonimiyle değil yöre yada hanedanlıkla tefsir ve ifade ediyor. Osmanlı Çemişgezek'e Kürdistan diyor, çemişgezekli Sakman kalmakta ısrarlı. Selahaddine bakınız, fiilen imparator, kendisinden sonra ardılları da güçlü ama kürt yada Kürdistan demiyorlar, Eyyubi diyorlar, Hasankef emareti diyorlar, Malatya Eyyubileri diyorlar. Bunca zaaf devlet değil, devletsizlik getirir ve getirmiştir.

Kürdistan Teali aksiyonunun siyasi ve askeri örgütlenmede, halkı mobilize etmede büyük yetmezlikleri var. Şüphesiz yaşam bulduğu kısa süre zarfında daha fazlasını beklemek haksızlık olur. Ancak kürtlük bilincini ülkenin tamamına teşmil olacak şekilde kitleye mal etmesi Kürdistan tarihinde bir dönüm noktasıdır. Kürtlerin mukadderatı değişecekse bu idrakin ve o gün konulan harcın hayrına değişecektir.








 

08 Temmuz 2013

Murat kuzeyinde ezdi varlığının izlerine dair gözlemlerim..


Ezdilerin eski döenmlerde kendilerini tanımlamada kullandıkları Dasani-dasaneyo isimlendirmesi bir aşiret konfederasyonu ile ilgilidir. Bahse konu aşiret konfederasyonunun zaza aşiretlerinin bir kısmını kapsadığı açıkça ortada. Dersim aşiretlerinin genel adı da Dusiki'dir, iki isimlendirme oldukça uyumlu, ezdiler arasında Dımıli aşiretinin varlığı ise kuşkuya yer bırakmıyor.

Boglon yöresindeki Şerefdin dağının varlığından haberdarsınız. Bazı kaynaklarda bu dağın ezdilere yurt olduğu ve şiddetli bir savaş sonucu Osmanlı'yı yenilgiye uğrattıktan sonra başka gailelere maruz kalmamak için yöreyi terkettiklerini daha önce okumuştum. Hatta bu dağa savaşı müteakiben Şerefdin dağı denildiği de yazılıydı. Dağın isim babaları ezdiler oluyorlar. Şu anda kaynağını hatırlayamıyorum.

Yine Cebaxçor'un Boglon yöresinde yaşayan Omeron, Suelaxon ve Tavz aşiretlerinin islamlığı çok sonraki dönemlerde kabul ettikleri bilgileri yörede yaygın. Bölge aşiretlerinden yöreyi terkedip topluca İran'a göçen Pazuki'lerin "sapık inançları" nedeniyle takibata uğramaları sonucu göçetmek zorunda kaldıklarına dair Şerefname'de bilgiler var.

Kendi gözlemim olarak söylüyorum, kurmanciyi hiç bilmediğim dönemlerde ezdilerin konuştuğu şiveyi zazakinin yardımıyla anlayabiliyordum. Konuştukları kurmancinin diğer şivelere göre daha çok zazaki sözcük içermesine ilaveten foneteği de zazakiye yakındı. İlk bu yakınlıktan işkillenerek konuya hep ilgiyle yaklaştım.

Dasa sözcüğü, on sayısını ifade eden Avestik sözcüktür. Aşir (aşra) sözcüğü de arapçada aynı anlama geliyor. Zazalar, albanlar, sırplar, kroatlar on'a kendi dillerinde hala des diyen topluluklardır.

***

Bir inancın farklı aşiretlerden bireyleri yada farklı lehçeler konuşan toplulukları bünyesinde toplaması son derece doğal hatta kaçınılmaz. Ezdiliğin de iltihaka karşı katı kuralları olmakla birlikte sonuçta yahudilikten farklı bir inanç.

Zaza aşiretlerinden bazılarının eski inançlarından çok yakın bir dönemde döndüğüne dair başka emareler ve sözlü anlatımlar da var. 1925 direnişinin önemli liderlerinden cephe komutanı Şeyh Şerif'in annesi Pali yöresinde yaşayan Xeylon aşiretine mensuptur. Aşiret töresi gereği bu aşiret Şeyh Şerif'in dayıları sayılmaktır. Şeyh Şerif bahse konu aşiretin kendi sağlığında bile islamiyeti tümüyle kabul etmemiş olmasını prestij sorunu yaparak aşiret mensuplarına telkin ve ricayla ancakki namaz kılmayı kabul ettirebilmiştir. Bunun günümüzde hala esprili bir şekilde anlatılan hikayesi vardır. Nakledildiğine göre Xeylon aşireti mensuplarının namaz kılmayı kabul etmeleri pazarlıkla olmuştur; Şeyh Şerif, 5 vakit namazı fazla görerek "o kadar zamanımız yok" diyen Xeylonlulara "sadece 3 vakit namaz kılmalarının yeterli sayılacağını" söyleyerek ikna etmiş ve uzlaşı sağlamıştır. Xeylonların 5 vakit namaz yerine 3 vakit kıldığını duyan çevre sakinleri Şeyh Şerif'e sitem ederek "böyle müslümanlık olamayacağı" itirazı yükseltmişlerdir. Buna karşılık Şeyh Şerif "ben onlara islamiyeti ancakki 3 vakit namaz kılmaları koşuluyla kabul ettirdim, siz de gidin şayet başabarabilirseniz 5'e yükseltin" demiştir.

Bu yaşanmış hikayeyi yaşlılarımıza ilaveten şeyh Şerif'in kardeşi Şeyh Hüseyin'in torunlarından da dinlemiş ve kendilerine teyid ettirmişimdir.

Düşününüz, Şeyh Şerif 1925 yılında şehadete ulaştı. Şehadeti esnasında 70'li yaşlarda olduğunu hesaba katarsak zaza aşiretlerinden bir kısmının müslümanlığa çok yakın bir dönemde geçtiğini kabul etmemiz gerekecektir. Ancak bir husustan hala emin olamadığım için temkinli davranmayı seçiyorum. Bizim yöremizdeki aşiretlerin tümünün ezdiliktenmi yoksa Homa tapımı da denen Mitracılıktan mı islamiyete geçtiklerine dair detaylı ve muhkem bilgiler edinemedim. Sadece şu kadarını söyleyebilirim; bizim yöremizde Homa tapımına ilaveten ezdiliğin de izleri var. Aynı izleri zaza aşiretlerinde olduğu kadar bugünkü ezdi topluluğu içinde de sürmek mümkün.

***

Şerefdin dağı savaşına değinilen paragraf yukarıya aktardığım gibiydi ve tarih verilmemişti. Herhangi bir tarih verilmesi durumunda ilgili dönemi tarayarak bilgileri genişletebilirdim. Dini marjinalleşme sonucu dahil oldukları aşiretlerin bünyesinden koparak diğer kürt topluluklarına iltihak eden kürt aşiretlerine ilaveten kürtlükten koparak dağılan, diğer halklar içerisinde zorunlu bir özümsemeye uğrayan kürt topluluklarını izlemek sonuçta kürtlerin tarihi geçmişlerini tüm safhalarıyla açıklayabilmemiz imkanı yaratır. Özellikle kürtlerde yerleşik bir inancın kürtlerin farklı lehçe ve aşiretlerden topluluklarını bünyesinde toplayacağı ve toplaması gerektiği nazariyesi tutarlı olduğu kadar doğru. Tarih araştırmalarımıza bu ön bilgiyi esas aldığımızda tarihimizi çok daha doğru ve belki en doğru şekilde detaylandırma, gün ışığına çıkarma şansı edineceğimizi rahatlıkla söyleyebilecek durumdayım.

Cebaxcor yöresi ve Murat vadisinde yerleşik, (alevilik dışındaki) eski inançlarında sübut etmiş kürtlere karşı Osmanlı tarafından din gerekçe gösterilerek büyük askeri operasyonlar yapıldığının sarih bilgileri var. Her biri soykırım ve tehcir sonucu yaratmış kapsamlı tecavüzleri üç dönemde toplamak mümkün.

Birincisini "sapık" inançları bahane edilerek takibata uğratıldığı için geriye bir tek ferdi kalmamacasına göçetmek zorunda kalan Pazuki aşiret topluluklarının durumundan biliyoruz. Pazukilerin, konfederasyon mireleri Niyaz Beg'in öncülüğünde yöreyi terketmeleri Osmanlı-Safevi arasında iki yıl süren Nahcivan savaşıyla aynı dönemde gerçekleşiyor. Bu göçü 1552-54 yılları arasına oturtmamız mümkün.

İkinci büyük soykırım ve tehcir dalgasında ise Şerefnamade de kısmen değinildiği gibi Abdal Han'a savaş ilanına "sapık" inançlar bahane ediliyor ve hadise Melek Ahmet Paşa'nın Diyarbakır valiliği döneminde gerçekleşiyor. Bu saldırı dalgasını 1650'li yıllara yerleştirebiliriz.

Açıkça isim ve tarih verilerek yapılan bir diğer saldırı ise kürtlerin merkezi otoriteye bağlanması, diğer bir deyişle kısmi federatif kürt yönetimlerinin tasfiye edilerek Kürdistan'ın tümden sömürgeleştirilmesi döneminin hemen başında 1823 yıllarında gerçekleştiriliyor. Ginc zazalarını cezalandırmak adı altında Reşit Paşa komutasında gerçekleştirilen bu genel saldırı bilahare Bitlis, Hakkari, Bohtan, Soran emaretlerini tasfiye edecek en büyük saldırı ve soykırımların başlangıcı sayılabilecek ilk işgal ve katliam harekatıdır. Reşit Paşa'nın ölümü üzerine Hafız Paşa tarafından, gerçeğinde ise alman subayı Helmut von Moltke tarafından yönetilen en bu büyük kürt kırımı sonucunda geriye bir tek kürt yönetimi bırakılmamıştır.

Bu üçüncü dalga esanasında ezdilerin Reşit ve Hafız paşalara ilaveten "kürt" miresi Botanlı Bedirhan tarafından topluca katledildiğinin ve tehcire zorlandıklarının yeterli derecede bilgileri var, ancak biz daha kuzeyde, zazaki konuşan kürtler arasında ezdilerin izlerini araştırmakta olduğumuzdan konuyu dağıtmamak için diğer yörlerde gerçekleşen ezdi katliamlarını şimdilik ayırıyoruz.

Şerefdin dağının yöre sakinleri arasında ezdilere atıfta bulunan menkibesinin ezdiler arasında da karşılığı var. Burada anlatımlar arasında bir uyum ve karşılıklı onaylama sözkonusu. Bu olguyu görmezlikten gelemeyiz.

Ezdilerin 'bîşêni' dedikleri ağıtsal içerikli klamlarında Reşit Paşa zulmünü dile getiren dizeler var. Reşit Paşa, Osmanlı birliklerinin Botan'da giriştikleri katliam döneminde hayatta değil. Moltke'nin anılarında Osmanlı ordusunun Harput'taki genel karargahtan hangi tarihte güneye yönlendirildiği ve hangi güzergahları izlediğine dair açık bilgiler ve tarih var. Tüm bunlar Hafız Paşa döneminde gerçekleşmiş. Moltke'nin, Reşit Paşa'yı hiç görmediği ve karargaha ilk gelişinde Hafız Paşa ile muhatap olduğu bilgileri tarihleriyle birlikte kayıtlı. Bu husus, tarih tesbitinde çok önemlidir ve dikkate alınması doğru bilgilere ulaşmamıza yardım eder. Bu durumda Reşit Paşa'nın yönettiği ezdi katliamlarını Murat kuzeyine oturtmak gerekecektir. Aynı klamda Şerefdin dağından bahsedilmesiyle birlikte Reşit Paşa zulmünden yakınılması ve lanetlenmesi aynı zamanda sözlü bir tarihi bilgidir. Murat kuzeyinde yaşayan Ezdi ve Homa tapımı inancına sahip kürtlere (nihai tasfiye anlamında) toplu katliam ve tehcir uygulanmasına 1823 yılı başlangıç alınabilir. Araştırmamız halinde belge sağlamamız da mümkündür.

Ezdiler arasında yer bulmuş "Fırat yöresindeki kutsal dağlar" ibaresi bile başlıbaşına bir olgu ve tabiiki bilgidir.

***

Bazil Nikitin'den aktarıyorum;

"E. Herzfeld'in 1928'de bana söylediğine göre Asagart'lar kürtlerin ataları sayılabilir; Asagart'lar önce yada Sagart'lar önce Seistan'da yaşıyorlardı. Sonra Asur döneminde Zikirtu, yada Zakruti adıyla Medya'da buluyoruz. (Bazil Nikitin)

Kyrtii'lerden ilk kez M.Ö. 220'de Selefkos kralı III. Antiokhos'la savaşan Medya Valisi'nin birliklerinde sapancı olarak Polybios söz etmişir. (Reinach, Revue Archeologique, akratan Nikitin)

Plutarkhos, Lucullus'un (M.Ö. 117-56) Antakya'da bir kürt lideriyle görüştüğünü yazar. (Bazil Nikitin)

Plutarkhos'tan 30 yıl sonra da Titius Livius Kyrtii'lerin aynı Antiokhos'un hizmetinde, bilahare M.Ö. 171'de ise Bergama kralının hizmetinde ücretl askerler olduklarını söyler. (Reinach, Revue archeologıque, akratan Nikitin)

Ptolemaos (M.S. 90-170), Gordyen ve Beth Kardu'dan bahsediyor.

Aynı dönemlere ait ermeni kaynakları Tigran'ın askeri yayılmasını naklederken Gordien'i ele geçirdiğini yazıyor.

M.S. 4. yüzyılda Urmiye gölü ile Botan arasında Mahkert kürt prensliği vardır."
(Bazil Nikitin, Kürtler, Cilt I, Özgürlük Yolu Yayınları, 1976, İstanbul)

Nikitin'in yazdıklarında kronoloji hatası var ve bu hata göçü tersinden işletme hatasını davet etmiş. Katpatuka'daki Scania yöresini ve Önasya'da konuşulan dilleri hesaba katması halinde kürtleri Zagrosların batısından Seistan'a göçettirmesi gerekecekti. Bir diğer husus, Asur kroniklerinin tanıklığı dönem itibarıyla Zikirtu'lar bugün Şikaki kürtlerinin yurdu olan Van Gölü'nün hemen kuzeydoğusundaki Manna'da yaşıyorlardı. Daha sonra İran'a tümüyle hakim olacak, Susa ve Saqqiz'de başkent kurarak Asur'la krallık düzeyinde ilişkilenecek, evlilik yoluyla akrabalıklar tesis edecek, Med ve Perslere karşı Asur'un safında yer alacaklardı. Nikitin, Asur ve Pers kayıtlarının tanıklık ettiği bu büyük olayları nedense görmezlikten gelmeyi tercih etmiş. Nikitin'in belki de kasten yarattığı lokalizasyon ve kronoloji karışıklığı dışında kitabında verilen bilgiler doğru.

Tüm bu tanıklıklar izlendiğinde ortaya Kort-K(g)art ve Kirt şeklinde iki temel form çıkıyor. Minorsky, kurd yada el kurd formunun bütün dağlıları kapsadığını işaret ederek, kürtçe konuşan kürtlerin kart yada kirt formları esas alınarak incelenmesini doğru bulurken son derece haklıdır.

Bir çok araştırmacının kürtlere ilişkin kart yada kirt formlarından birini yeğlemeleri temelinde yapılmış bir tasnifi Zuhdi el Dahoodi de kitabında verir, ayrıca bu formları onaylar. Bahse konu farklı formların mevcudiyeti aynı söcüğün farklı dillerde yine farklı alfabelerle yazılmasının sonucudur.

***

Zikirtular, Urartu'da Tarhund, Zagros mitolojisinde Threeaton denen, bizim Mitra olarak da bildiğimiz Homa'nın üç oğlundan türediklerine inanırlar. Grekler bu üç oğulu kendi panteolarında aynı tanrılara denk düşen Apollon yerine Herakles'in üç oğlu diye kabul ederler. Efsaneyi çalıp değiştirdiklerine kuşkum yok. Üç büyük iskit kolu efsaneye göre bu üç oğulun soyudur.
Koloks, Arpoks ve Lipoks ismindeki bu üç kardeşten türeyip, çoğalarak;
Kolokstan çar iskitleri de denen Skolot aşiretler konfederasyonu,
Lipoks'tan Avhat ve Gelon konfederasyonu
Arpoks'tan Agatir ve Katiar konfederasyonu oluşmuştur.

Bu üç büyük boya kürtler sırasıyla
Maskirt (Massaget-çar iskitleridir)
Pazuk
Tadzik (Tacik) demektedirler.

Aslında efsane çok eskidir, arap istilası döneminden en az binbeşyüz yıl geriye görütülebilir, her dönemde farklı versiyonu türetilerek güncellenmiş ve popülerliğini koruması sağlanmıştır..

Cebaxçor'un Kiğı ilçesinin ismi ermenicedir. İlçenin kürtçe ve daha eski ismi Koloberd'dir.

Ezdilerin efsanevi Qoli'si zazaların mıntıkasında bir zamanlar önemli bir yerleşim merkezine isim olmuştur. Bu ilçenin biraz ilerisinde yine eskiden çok önemli bir yerleşim birimi olup kaleye sahip Azakpert vardır. Bunlara salt zazaların şehirleri demek yanlıştır, bunlar ezdilerin de eski şehirleri olsa gerektir. Hepimiz bir babanın çocukları gibiyiz.

***

Bir üç kardeş hikayesi daha.

Karacdağ'ın eski adı Asur kaynaklarına göre İzalla'dır. Asur saraylarının şarap ihtiyacının eskiden İzalla dağı etrafındaki bağlarda yetiştirilen üzümlerden temin edildiği Asur arşivlerindeki belgelerde yazılıdır. Belgeler Asur kralı Adad Nirari (M.Ö. 1295-M.Ö. 1263) dönemine tarihleniyor.

Ayrıca Asur kralı I. Tukulti Ninurta'ya (M.Ö. 1233-M.Ö. 1196) ait olduğu anlaşılan bir kılıcın üzerinde yine İzalla ibaresine rastlanmıştır. Demek oluyorki İzalla yöresi iş ocakları bakımından gelişkindir. Bugün artık iş ocakları terimi yerine endüstri terimini kullanıyoruz. En kaliteli kılıçlar krallara yapıldığına göre bu yörenin diğer yörelere kıyasla teknolojide ileriliği söz konusudur.

Rivayete göre Kürdistan'ın çeşitli yörelerine dağılmış İzol aşireti üç kardeşin Karacdağ'da anlaşamayıp farklı yörelere göç etmesi sonucu oluşmuştur ve bugünkü izollar bu üç kardeşin evlatlarıdır.

Siverek izolları kurmanci konuşurlar, sünnidirler. Pötürge izolları zazaki konuşurlar, sünnidirler. Karakoçan ve Dersim izolları kurmanci konuşur, alevidirler.

Aynı şekilde, Botan omerileri kurmanci konuşurlar, sünnidirler. Din değiştirmiş olmalarına istinaden "mahalmi" olarak da anılırlar. Dersim'de Omeron aşireti zazaki konuşur, alevidir. Boglon'da Omeron aşireti zazaki konuşur sünnidir.

Hadi bakalım kurmancla zazayı, aleviyle sünniyi, müslümanla ezdiyi biribirinden ayırın, ayıklayın pirincin taşını görelim...







 

07 Temmuz 2013

Berberi-kürt muhtemel ilişkisi üzerine..


Sayın Selim Temo, bugün sayfasında; "Çad'da Goran adlı bir topluluk var ve dillerinde "Homay" Allah demek." şeklinde bir bilgi paylaşmış ve "ilginç bir tesadüf" olduğu yorumunu düşmüş.

Toparlayabildiğim bazı ilginç tesadüfleri de konuyla ilgili olması dolayısıyla benim paylaşmam gerektiğini düşündüm ve takdirlerinize sunuyorum:

Bahsi geçen Çad Goranları muhtemelen Berberilerin bir koludur. Berberi yerleşim birimlerinin isimlerini inceleyiniz "kürt ve zaza" sözcüklerini çağrıştıran bir çok isimlendirme ile karşılaşacaksınız. Dillerine "amaziğ(gh)" deniyor, Cezayir berberileri ise dillerini biraz daha farklı olarak "mizzuğ(gh)uli" olarak isimlendiriyorlar. Sondaki "li" eki hititlerin dilleri için nesili demelerinde kullandıkları "ce" anlamına gelen "li" sonekiyle aynı. Amazigh ile massaget arasında etimolojik olarak fark yok. Kendilerini ve dillerini üç büyük iskit kolundan birinin ismiyle sıfatlandırmaları ilginçtir. Yine büyük berberi şehirlerinden birinin ismi Quarzazate'dir, bunun gibi büyük vilayetlerden biri de Souss-Massa'dır, burada yine Susa şehrinin ismi olan sözcüğü ve şehrin kurucusu zekertuları anımsatan massa(get) sözcüklerini bir arada yakalamak mümkün. Bu iki şehir Fas'ta yer alıyor.

Quarzazate'ye Warzazat da deniliyor. Zaza yerleşim birimlerinin isimlerine başa gelecek şekilde eklenen Qar (Qarbegon) ile War (Warê Dersim) sözcüklerini hesaba kattığımızda şaşırtıcı bir özdeşlik çıkıyor ortaya.

Berberilerin kurdukları tarihi şehrin adı ise herkesçe bilindiği gibi Kartaca, bu ünlü şehrin adı "KRT" konsonantlarını içermekle birlikte kürtlerin ülkesini sıfatlandırmada kullanılan Kardaka ve kürtleri tanımlayan Kardu(k)-Karthu(k) isimlendirmeleriyle uyumlu.

Berberilerin dilleri hint-avrupalı dil grubunda yer alıyor.

Mısırlı vakanüvis Menathon'un kroniklerinde "Mısır'ın kızıl saçlı barbarların istilasına uğradığı" yazılı. Olay 19. sülale döneminde meydana geliyor, M.Ö. 11. ve 12. yüzyılları kapsıyor.

Daha sonraki Asur kayıtları M.Ö. 7. yüzyılda iskitlerin Palestin'i tamamıyla ele geçirdiklerini haber veriyor.

Demek oluyorki iskiter bu 5 yüzyıl zarfında bölgede askeri olarak çok aktifler ve birçok istila hareketi gerçekleştiriyorlar.

M.Ö. 3. yüzyılda da berberiler oldukça hareketlilik gösteriyor ve Roma'yı işgale kalkışıyorlar.

Berberilerin (kartcalıların) ünlü komutanı Hannibal'ın soy lakabı "Barkas" ve kardeşlerinden birinin adı "Mago".

Bar sözcüğünün kürtçe isimlendirmelerde yaygın bir şekilde yer aldığı söylenebilir. Bu sözcük behdinanlı Barzan aşiretinin isminde var. Kırım iskitlerinden bir aşiret (M.S. 4. yüzyıl) yine Barzan ismini taşıyor. Son Sasani imparatoru III. Yezdcerd'i öldüren Sogdlu'nun adı da Barzantes.

Barkas isminin ikinci hecesini "Kassu-Kaşşu" ismiyle ilişkilendirmek mümkün. "T" soneki alarak "Kassit" şeklinde söylendiğinde plural olarak kassitler ifade edilmiş olunuyor. Menathon'un kroniklerinde de 19. sülale döneminde istila hareketine girişen topluluğun ismi Hega-Kassut olarak verilmiş. Batılı müellifler Kassit ilişkisinden haberdar olmadıkları için yada kasten bu ismi "yabancı kabile hükümdarları" olarak çevirmişlerdirki Mısır dilinde "yabancı kabile hükümdarları" anlamına gelen sözcükler farklı.

İbni Haldun, berberileri İbrahim'in amcasının oğlu olan Nemrud'un babası Kenan'ın soyuyla ilişkilendiriyor. Kenanca semitik bir dil, Kenan ili-diyarı ise bugünkü Filistin. Ancak, böyle olması Zag'lı kavimlerin Ruha'dan ve Ur'dan Palestin'e ve Libya'ya kadar yayılmalarını yadsımıyor, aksine onaylıyor.

Bu anahtar bilgilerden hareketle konu hakkındaki bilgilerimizi derinleştirmek akademisyenlerimize düşüyor.

***

Afrika ve Avrupa'ya yayılma iki koldan gerçekleşiyor.

Kollardan birinin adaları geçiş güzergahı yada sıçrama tahtası olarak kullanarak Kreta, Kor-sika ve Skiliya'ya (Sicilya) yayılıp oradan Toskana'ya (Toscania) gidişiyle (diğer bir deyişle Etrüsk'lerin İtalya yarımadasına çıkışları ve yerleşmeleriyle), ikinci kolun Kuzey Afrika'ya yayılmasının eşzamanlı olduğunu düşünüyorum.

Hitit'in çökmesiyle birlikte (M.Ö. 11. yüzyıl) her asra dalga yayılan göçlerin M.Ö. 4. yüzyılda önemli bir nüfus çokluğuna eriştiğini söylemek mümkün.

Menathon M.Ö. 11 ve 12. yüzyılları veriyor. Kassitlerin M.Ö. 1470 yılında Babil'i ele geçirip hükümran olmaları 150 yıl devam ediyor. 1300'lü yılların son çeyreğinde Kassit'ler geriliyorlar. Bir kolu Güney'e ve çölleri aşarak muhtemelen Kuzey Afrika'ya yöneliyor. İkinci kol Kuzey'e yönelerek bugünkü Hazar denizinin batı yakasını tamamıyla ele geçiriyor, bu denize eski dönemlerden beri Kaspis denizi denmesi kassitlerin isminden ve bölgeye yerleşmelerinden ileri geliyor. Bugünkü Azerbaycan ise türk boylarının bölgeye göçlerine kadar "kaspislerin ülkesi" anlamına gelen Kaspiana ismiyle anılmıştır. Kaspiana ülkesinden geriye kala kala İran'ın Kazvin eyaleti kalmıştır.

Kassitlere ilaveten Hitit'in (150 yıl sonra) çökmesiyle birlikte bir diğer göç kolu da yukarda belirtttiğim gibi adalardan ve deniz yoluyla ilerliyor. Bunların içinde Luwiler, Kizzuvatnalılar, Karlar, Likler de var. Troya'nın mağlupları deniz yoluyla göç ediyorlar. Her iki kol İtalya'da birleşiyor.

Mizzuguli konuşan berberi arkadaşlarım var, dillerindeki birden ona kadar olan sayıları tetkik ettim, Etrüsk dilinin sayılarıyla uyuşuyor.

Göç dalgasına kadar Avrupa'da hint-avrupalı dil konuşulduğuna dair herhangi bir kanıt yok. Avrupa'da hint-avrupalı dile ait elde edilmiş en eski belge Belgrat yakınlarında bulunmuş ve M.Ö. 8. yüzyıla tarihleniyor. İran'da bulunanla eşzamanlı denebilir. Tüm bunlar dilin coğrafik menşeinin tesbitinde önemli.

Batıya olan aynı yoğunlukta Doğu'ya da göç var ve Hindistan'ın kuzeyine kadar yayılıyorlar. Orada kurdukları çok önemli bir kültür merkezi var, yerli kültürden farklı oarak hint-avrupalı diller konuşan toplulukların oluşturdukları bu kültür merkezinin adı Pali-putra. Konuyu dağıtmamak için doğu bahsini ve sanskritçeyi sonraya bırakalım.

Kreta, Korsika, Skiliya, Toscana, Belgrat, Kroatia, Zagreb şehir ve yöre isimleri de yine bünyesinde Zag-sigit isimlerini ve "KRT" konsonantlarını barındırıyor. Zag isimlendirmesi ve kürtleri tanımlayan KRT konsonantları Asur kroniklerinde bileşik isim olarak Zekertu, Zagruti, Zakartu şeklinde yer alıyorlar.

Pers belgelerinde Zakadra ve Zakardia ismi taşıyan provins/eyalet (eskiden krallık) düzeyinde  iki ayrı bölge var.

Bunlardan Zakadra kuzey İran'da, Hazar denizinin güneydoğusunda yer alıyor, eskiden Gurgan şehri merkez olacak şekilde Partia Homawarga iskitlerinin yoğunlaştığı bölgedir.

Zakardia'nın ise ilk ismi Sakawana, daha sonra Zakardia oluyor ve pehlevicenin yaygınlaştığı dönemde Zakastan oluyor, daha sonra Seistan'a dönüşüyor, bugünkü Sistan eyaletine yani. Günümüzde başkenti Kirman şehri olan Sistan eyaleti orta İran'da yer alıyor.

Bu iki bölge/ülke isminde de Saka yada Zag etnik sıfatı ile KRD konsonantları yine yanyana duruyor.

Siirt'in eski ismi de Sagartia'dır, bu isim etimolojik olarak Zakardia ismiyle özdeştir. Siirt'te de Kırım ve İran'da olduğu gibi bir Sason vardır. Sagert yada şimdiki Siirt eski dönemlerde başkenti Arbelaum (Hewler) olan Asaragartia krallığının eyaletlerinden biriydi. Kralları Çitran Tohatma Perslere başkaldırdığı için M.Ö. 521 yılında Darius tarafından idam edildi. Darius'un kitabelerinde bu kralın tasviri vardır. İskit tasvirlerinde gözlemlenen giyim tipi bugün Hakkari ve Bahdinan kürtlerinin dominant giyim tipi olan şal-şepik ve altına giyilmiş uzun yün yada tiftik çorapla aynıdır. Başlarında sivri külahları vardır. Agal yada cemedan bilahare yaygınlaşmıştır.