Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

24 Kasım 2014

Tav-tab-taw, Tavz, Tavus, Hetaw, Tavga, Tabar, Tabiti, Taviti...


Bugün biraz kendimden bahsedeyim. Dışarda yemek yemeyi sevmem ama çalışırken mecbur kalıyorum. Ev hali, dün işe götürecek yemeğimiz yoktu, eşim ve ben ayrı ayrı yerlerde çalışıyoruz, dışarda yeriz diyerek evden ayrıldık. Çalıştığım yere yakın bir tek mcdonalds var, yemek alınacak başka yer yok, bana da eziyet gibi gelir ama mecburiyet. İçeri girdim, siparişi alan kızın tüm çalışanlarda olduğu gibi göğsünde isminin yazılı olduğu küçük bir plaket var. Adı Tavga. Ismarladığım menüyü paketlerken kürtmüsün diye sordum. Önce şaşırdı, isveççesi çok düzgündü, aksanımdanmı çıkardın dedi. Hayır dedim, isminden tahmin ettim. Tavga'nın anlamını biliyormusun diye tekrar sordum. Evet biliyorum, "vattenfall" diye karşılık verdi, yani şelale.

Paketimi aldım ve işyerine döndüm. Yemeğimi yerken düşünüyorum. İnsan araştırmaya yakın çevresinden başlar. Bizde Tavz aşireti var, Azerbaycan'da Tavsa adlı bir şehir var. Bizim Tavz'ın aynısı olduğunu yöremizdeki Ginc ve Tavz'ın aynı mıntıkada oluşuna karşılık Azerbeycan'daki Tavsa ve Gêncê kasabalarının coğrafik yakınlığıyla açıklıyorum.

Tavz'ın kök sözcüğü olan "tav" kürtçede güneş ışığı anlamına gelen "hetaw" sözcüğündeki "taw"ın aynısıdır. Hetaw sözcüğü de tav yada taw kökünden türetilmiştir, taw ışın anlamına gelirken, başına "he" eklenerek yüce-kutsal-tanrısal ışın anlamında güneş ışığının kastedildiği vurgulanmak istenmiştir. Vurgulamadan bahsediyorum, zira tav sözcüğünün ilk konsonantı "T" zaten kutsallık izafe edildiğini kuşkuya yer bırakmasızın açıklıyor. Kürtçedeki tanrı sıfatlarında baştaki bu "H" ünsüzü oldukça belirgin. Tav sözcüğü kird lehçesinde tij'e dönüşür. Tij, tav yada sinonimi olan taw sözcükleri ışın anlamındadır.

Tavga'nın arapçası şelaledir. Kürtçe şilî, şor, şorig, şorbe sözcükleri Nesi ve pala dillerinde su anlamına gelen "su-şu" sözcüklerinden türetilmiştir, luvi dilinde de yakın sözcükler var. Türkçedeki su sözcüğü de nesi ve pala dillerinden geliyor, dil diyoruz ama aslında bu diller (hitit-pala) biribirlerine lehçe kadar yakındırlar. Tav sözcüğünün başındaki T konsonantı alındığında geriye "av-aw" kalır, kürt lehçelerinde su anlamındadır. Yine tij sözcüğünden T alındığında geriye "ij" kalırki "ş" konsonantıyla yakın bir sestir ve dilin fonolojisi gereği "j"ye dönüşmüştür. Arapça şelalenin başındaki "şel" hecesi kök sözcüktür, nesi ve pala dilleriyle olduğu kadar kürt lehçelerindeki "şil" sözcüğünü burada tesbit etmek mümkün. Zagrotik halkların yarımadaya ve dillerinin aramiceye, ibraniceye, bu diller üzerinden süyanice ve arapçaya etkilerini gösteriyor.

Güneşin ışınları aynı zamanda yedi temel renk denilen renk tayfıdır. Tayf sözcüğü, ışını ve temel renkleri tanımlayan tav sözcüğünün sami dillere uyarlanmasıdır. Asurca şamaş, kürtçe şem, farsça şems sözcüklerinde gözlemlediğimiz birliktelik bu halkların güneşe kutsiyet atfeden tapımlarındaki yakınlığın sonucudur ve sözcüklerin bir dilden diğer dile geçerek özdeşlik derecesinde yakınlaşması inanç yakınlığı bağlamında son derece doğal hatta kaçınılmazdır.

Dönelim kürtçe tavga'ya, kürtler şelale söcüğünü suyla ilgili olmasından önce renk tayfından türetmişlerdir. Şelalenin akarken saçtığı su zerrecikleri güneş ışığının etkisiyle renk tayfı oluşturur, tıpkı yağmur sonrası oluşan gökkuşağı gibi. Her ikisi de suyu ve güneş ışığını zorunlu kılar, tayf aynı zamanda ışının akis halidir, burada aslolan ışındır, zira su kuvvetli ışık olmadan tayfa dönüşmez, karanlıkta ayna işlevine sahip değildir.

Tavus kuşu güneş ışığında kanatlarını açtığında kanat tüylerinin gökkuşağı renklerine bürünmesi yada tüylerinin temel renkleri yansıtan özelliği nedeniyle güneş ışığının cisimleşmiş hali ve canlılar arasındaki temsilcisi kabul edilir ve sırf bu nedenle kutsanmıştır. Kutsiyetinin sebebi ışık ve husule getirdiği renk tayfı değilse nedir diye soralım ve devam edelim.

Tavz, hetaw, her ikisinin kök sözcüğü tav, çift başlı balta yani güneş ve yansısı anlamına gelen tabar, kutsal tabarla ilgili olarak Tebriz (Tabriz-Tabaristan) yöre ismi, kird lehçesinde karanlık olan içeriye nisbetle günönü anlamına gelen taber-tever sözcükleri; aydınlık, ışık ve ışın anlamlarına gelen tav-tab kök sözcüklerinden türetilmişlerdir.

Bir yazının yada görüntünün suretini-kopyasını çıkarmak yada tıpkı basımı anlamına gelen 'tab etmek' tabirindeki tab da aynı manayı esas alır. Mehtab sözcüğündeki tab da yine aynı sözcüktür.

En eski haliyle belgelerde Tabiti (hurrice), Taviti (luvice), Ştapinu (nesice) olarak geçerki bu her üç sözcük de anılan dillerde tanrının ve güneşin sıfatları olarak kullanılmıştır. Her üç sözcük de günle güneşle ilgili olmakla birlikte direkt olarak güneş anlamına gelmemekte güneş ışını, aydınlığı ve ışığı anlamlarına gelmektedir. Şüphesiz güneşe tapmakla ışığına tapmak arasında tavşanı yemekle suyunu içmek gibi bir nüans mevcuttur.

*

Hellen mitolojisinde güneş tanrıları aynı zamanda sulara da hükmederler. Her ikisine hükmetmeleri denge kavramıyla izah edilir ve bu nedenle güneş tanrıları aynı zamanda adaleti temsil eden tanrılardır. Terazinin bir kefesi güneş yada ışıksa diğer kefesi sudur. Hellenlerde görülen sadece sonuca tanıklıktır, şekillenmenin kodlarını daha eski inançlarda aramak gerekecektir. Greklerin inançları olmasa, bu konuda yazdıkları olmasa bile eski tapımların ve dillerin incelenmesi yine aynı sonucu ortaya koyar. Sıfatlandırmaların olduğu kadar sözcük türetmenin son derece kurallı bir dini ve felsefi altyapısı vardır. Sözcükler yargılanırken ilgili coğrafyada en eski dönemlerden itibaren varlık göstermiş tapım şekillerini, bu tapımların farklı topluluklarda uğradığı değişmeleri, eski dilleri ve dillerin birbirlerine etkilerini kronolojik bir tasnif içerisinde ele almak ve incelemek gerekir. Etimolojik çalışma böyle yapılır, aksi durumda etimoloji sözlük karşılaştırmasına indirgenmiş olurki kelime kıyası etimoloji olmadığı gibi doğru tarihi bilgilere ulaşmamızı da sağlamaz, tam aksine yanlış sonuca götürmeye son derece yatkındır. Etimolojinin dilbilimden ve edebiyattan yararlanması son derece doğaldır ama etimoloji bir disiplin olarak dilbilimin yada edebiyatın kolu değil tarihin yardımcı koludur ve sözcüklerin tarihidir.

Kürt kolaycıları hint avrupalı dillerle, grek mitolojisiyle sözlük karşılaştırması anlamında çalışmalar yapıyor ve bunu etimoloji olarak sunuyorlar. Oysa ismi üstünde yaptıkları sözlük karşılaştırmasıdır, yapılan edebiyattır ama tarih araştırması değildir. Etimoloji uzmanı kesilmeden önce dilbilimin ve tarihin her biri birer satırlık tanımına göz atsalar bu yanılgıya tevessül etmez ve yaygınlaştırma hatasına düşmezler.

Kendimden bahsedecektim, bunun yerine tuttum kürtlerden bahsettim. Olsun, kürtlerin içinde ben de varım. Ol mahinin derya içre olması gibi..