Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

02 Nisan 2011

Canbegan isimlendirmesi üzerine

Canbeg adı geniş bir coğrafyaya yayılmış topluluklarla ilişkilendirilebileceği gibi tarihsel olarak incelendiğinde oldukça eski dönemlere kadar götürülebilecek dini bir isimlendirme, dolayısıyla farklı aşiretlerin aldıkları ortak bir isimlendirme olarak da karşımıza çıkmaktadır. Canbegan topluluklarının sürgün yada göçler nedeniyle iç anadoluya yerleşenlerini tesbit etmek elbetteki önemli. Kürdistan'ın Koçgiri mıntıkasında kalanlarına ilaveten Antep, Maraş, Adıyaman, Urfa hatta Mardin'e kadar aynı topluluğun izlerini ve varlığını sürmek mümkün.

Ağırlıklı olarak bugün Lübnan'da kümelenmiş olan Canpolad toplulukları geçmişte Kilis merkezli olmakla birlikte Canbegan konfederasyonu içinde yer alır. Denilebilirki Canbegan konfederasyonunun ana kolu bu Canpolad ismi altında kümelenmiş aşiretlerdir. Dini marjinalleşme nedeniyle sürgün ve göçe mecbur kalmışlardır. Sürgün edilenleri mireleriyle birlikte Lübnan'a yerleştirilmiş, arta kalanları dini inançlarını sürdürebilecekleri kürt aşiretlerinin arasına göçetmişlerdir. İkinci önemli kolun Arguvan ve Koçgiri gibi alevi ağırlıklı yörelere göçerek buradan yayıldığı anlaşılıyor.

Köken olarak Canpolad ve Canbeg aynı sözcüklerdir. Polad, Homa tapımıyla ilgilidir. Eski kürt inançlarında öne çıkan oğul tanrının lakabıdır. Sosyolojik bir sıfat olan Beg tanımı da oğul tanrıya izafeten kurgulanmış bir sıfattır. Tarihin çok eski dönemlerinde Mitra olarak olarak anılan bu tanrı Hititlerde ve Urartularda Tarhund (Tarqun) olarak tapım görmüştür. Oğul tanrıdır, savaşçıdır. Bugünkü Tercan ilçemizin ismi bu tanrıya tapınmanın eseridir. Tercan'ın (Tercon) eski dönemlerde büyük bir Tarqun tapım merkezi olması ve bu tanrı adına inşa edilmiş tapınak dolayısıyla isimlendirilmiş olması büyük ihtimaldir. Kürtlerce Tercon olarak isimlendirilen Tarqun islamiyet sonrası Tercal ve giderek Deccal'a dönüştü. Muhammedin dini İran'ın batısından İtalya'ya kadar tapım gören tanrıyı Deccal'a tahvil ederek tasfiyeye koyuldu.

Ter ve tar sözcükleri ışın, parıltı anlamına gelmektedir. Zazaki tij kurmancide de vardır. Soran lehçesinde Hetaw'a dönüşmüştürki en eski versiyonları Hurrice Tawiti (Tiawat), Luvice Tabiti şeklinde karşımıza çıkan sözcüklerdir. Sözcüklerde karşımıza çıkan 'te-ta' şeklindeki ilk hece ışığı ve parıltıyı işaret etmektedir. Karanlık anlamındaki 'tari" sözcüğü bile ışığın zıddı olarak 'tar' kökünden türetilmiştir. Işıksız, zifiri anlamlarından çok, Güneş'in çekilip ay aracılığıyla süren ışımanın, daha net ifadeyle yansımanın dominant olduğu zaman diliminin tanımlanmasında kullanılır. Diğer bir deyişle güneşin kendisi çekilmiştir ama 'tar' yani ışıması sürmektedir, ay ve sair yıldızlar aracılığıyla parıldamaya devam etmektedir. Kelime türetmenin her toplumda dini ve felsefi şekillenme ile ilgili olduğunu hatırlamakta yarar var.

Canpolad ve Canbek isimlendirmeleri bu anlamda kürtlerin eski tanrılarına verilen isimlendirme ile ilgilidir. Polad ismi aynı tanrının savaşçı ve koruyucu niteliklerine izafeten verilmiştir. Asurca ve grekçe versiyonları Balad-Balath şeklindedir. Önüne 'Can' eklenerek sevgi ve bağlılık ifade etmeye çalışılmıştır. Canbeg versiyonunda ise baştanrının yönetici ve önderlik meziyetleri öne çıkarılmıştır.

Canpolad'ların islamla ters düşen dini inançlarını muhafaza etmek adına Osmanlı ile çatışarak yöreyi terketmelerine ilaveten Canbegan topluluklarının sünni islamla barışık olmayan inanç toplulukları arasına göçü dini marjinalleşmeyi açıkça gözler önüne sermektedir.

Xarpêt, Kerkuk, Xaneqîn, Polatlı(!), Bala (!), Haymana yörelerinde rastlanan Şıxbızinîler (Şabazoî) Kars yöresinde 'Şabaz' olarak anılırlar. Germîyan (Xaneqîn) yöresindeki mevcudiyetleri ora kökenli olduklarını göstermeye yetmiyor. Dikkatle incelenirse tarihte Şabazoî olarak karşımıza çıkan bu konfederasyonun da dini marjinalleşme sonucu dağılarak göçettiği gerçeğine ulaşılır. Muş, Musul, Tılmuz (Viranşehir) tarihi isimlerinde karşımıza çıkan aynı Balath yada Homa'nın farklı bir sıfatı olan 'Mus' nasılki eski dönemlerde ŞAMUS olarak ifade edilirken bugün başına kürtlükle alakası olmayan 'Şıx-Şex' ilave edilerek yada 'Şa' öneki islami dürtüyle 'Şıx'a çevrilerek karşımıza çıkarılıyorsa, Şıxbızın sözcüğünün başına da aynı akibet gelmiştir diyebiliriz. İslamiyet sonrasında eski inanca ait isimlendirmeler tahrifata uğratılmışlardır. Bu arada MUS tapımı ile ŞABAZOÎ tapımlarının farklı olduğunu ama her ikisinin de kürtlerin geçmiş dönem tapımları olarak tarihimizde uzunca bir müddet yer aldığını belirtelim. Bu durumda Şıxbızîn topluluklarını Germiyan'dan göçettirmek yerine, Kürdistan'ın kuzeyinden başlayan dağılmalarına bir sınır tayin etmek gerektiğinde Germiyan mıntıkasını işaret etmek gerekecektir.

Dürzilikle ilgili formel bilgiler arasında bu inanca ait isimlendirmenin inancın kurucularından olan Anuştigin Derezî'den geldiği, Fatımî Halifesi Biemrillah'ı tanrı saydığı zikredilebilir. Sünni ve batınî (bu arada şii) inançlarıyla çatışan özelliği ise tanrının yeryüzüne inip insan kişiliğinde görünmesidir. Bu prensibe göre tanrı sayılan Biemrillah'ın tanrısal (Lâhutî) ve insansal (Nasûtî) kişiliği vardır. İsa'nın kişiliğiyle, teslisin öne çıkan yanı oğul tanrıyla bir çakışma sözkonusu. Mitra inancının hristiyanlıkla birlikte Dürzi inancına da etkimiş olması sözkonusu. Dahası tanrının bir çok kez yeryüzüne inip insan kılığında görünmüş olması hristiyanlıkla arayı açıyor.

Biz Anuştigin Derezî'yi bir kenara bırakacak olursak Dürzi isimlendirmesiyle benzerlik gösteren çok eski bir başka inanca atıfta bulunmamız gerekecektir. Eski kelt inancı olan Druid'lik inancı sadece isim benzerliği bakımından değil bu inancın temel prensipleri bağlamında da Dürzilikle ilişkili görünüyor.

Druide kelt rahiplerine verilen isim. Meşeyi (tanrıyı) gören anlamında bir sözcük. Druidliğin temelinde ise ruhun ölmezliği ile ruhun göçü inancı yer alıyor. Ruhun tanrıdan insana ve insandan tanrıya göçünü esas kabul eden Dürzilikle, ruhun göçü temasını esas alan drudilik arasında bu temel prensipler bağlamında sıkı bir benzerlik var. Druidliğin İ.S. 12. yüzyıla kadar yaşadığı söyleniyor. Dürzilik ise İ.S. 12 yüzyılda tarih sahnesine çıkmış bir inanç. Eski inançların kendini yeni inançlar içerisinde farklı mezhepler yada kollar olarak devam ettirdikleri bilinen bir olgu.

Meşe ağacına dönelim. Zazakisi mazyêr. Meşe palamuduna mazî diyoruz. Mazd yada mazda eski kürt tanrısı. Mis (bazen Lis) anatanrıça, Mus (Muş) ise açık duman yada bulut renklerini işaret eden, gümüş rengi ve metal olarak gümüşle ilgili oğul (ay) tanrının sıfatı. Aşiret isimlendirmelerinde rastlıyoruz. Yerleşim birimi isimlendirmelerinde rastlıyoruz. Baba tanrı Mazd'ın (Mard-Marduk) Mardin'in Çiyaye Mazî yöresinde Mard'la yanyana yer alması, Daruzafaran Manastırının tavanındaki güneş sembolleriyle birlikte düşünüldüğünde bana pek anlamlı geliyor. Bu birlikteliğin örneklerini onlarca dağın ve yerleşme biriminin yanyanalığı tahtında kanıtlayabiliriz.

Dahası, türkçe sandığımız palamut sözcüğü oğul tanrının yaygın sıfatlarından olan 'balath' (hititlerde Pulun) sıfatından üretilmiş bir sözcük olarak meşe ağacının tohumunu, tabir yerindeyse oğulu tanımlamada kullanılıyor. Sondaki 'Mut' ise Modan, Mutki, Alamut gibi sözcüklerle eşlendirilecek bir sözcük. Yörelerin meşe ormanıyla kaplı olması ise ayrı bir muammamı diyelim? Bana göre hiçte muamma değil.

Pala bıyıklı alevi ve ezdi kardeşlerime ilaveten pala bıyıklı olmanın islamiyet yerleşinceye kadar bütün kürtlerin ortak estetik anlayışına tekabül ettiğini, Hitit'in Pala eyaleti ve palaca denen dilin bu oğul tanrı kavramıyla ilgili olduğunu düşünmekte yarar var.

Kelimelerle dans etmeyi okurlara bırakarak, hiçbir dini isimlendirmenin, dini kavramlardan esinlenerek verilmiş hiçbir topluluk yada yerleşim birimi isimlendirmesinin tesadüflerle oluşmadığını ve tesadüflerle açıklanmayacağını söylemekle yetiniyorum.

28 Mart 2009

Hiç yorum yok :