Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

27 Nisan 2011

Memê Alan üzerine notlar



Kral Ardasis I ( Artaşiz ) M.Ö. 189 yılında ülkesinin bağımsızlığını ilan etti, devletinin sınırlarını batıda Fırat doğuda Hazar Denizi arasında yer alan Ermeni-Kürt yükseltilerine, kuzeyde Kafkasya güneyde Toroslara kadar genişletti. Buna Kurc ( Gürcistan ) ülkesinden bir parça da dahildir. Artaşiz devletini iyi düzenlemek ve imar etmek için için idari bölgelere ayırdı. Sonra hellenizm kültürüne önem vererek bu kültürü bütün tabakalara yaymaya ve genelleştirmeye çalıştı. Ekonomik alanda da çalışmalar yaptı, köprü ve yollar inşa etti. Tarımla ilgilenerek canlandırdı. Ülkesine saldıran Alan kabilelerinin akınlarını durdurdu. Alanlarla arasındaki sorunları Alan kralının kızıyla evlenerek halletti. ( El Ermen fit tarih. Mervan el Mudewwer, Beyrut 1982 )

Böylece Memê Alan destanıyla Mitylene destanı ve şahsiyetleriyle ilgili olaylar gerçekte Ermeni-Kürt topluluklarında geçiyor. Artaşiz'le Alan prensesi arasında bilfiil evlilikte gerçekleşiyor. Tarih böyle bir evlilikten bahsetmese de böyle bir evliliğin o şartlarda gerçekleşmesini engelleyecek bir durum yoktur. Ancak bu tarihi olaylar daha sonraki nesiller tarafından bölge halkları arasında ağızdan ağıza dolaşacak şekilde efsanevi bir miras kalıbına sokuldu.

Yukarda anlatılanlardan anlaşıldığına göre destanın aslı Hellenistik ( Parto-Hellen ) döneme, kesin bir tarihle M.Ö. 2. yüzyıla gidiyor.

İzzeddin Mustafa Resul, destanın konu bakımından Mela Cizirî (MS 1407-1481) den daha eski olduğunu söylüyor. ( Memê Alan, Melhemetun Folkloriyetun Kurdiye, Dr. İzzeddin Mustafa Resul )

Dr. İzeddin bu konuda, Christensen'den yararlanan Lescot'un, "Memê Alan benzeri bir destan milattan bin yıl önce Ari milletleri arasında yaygındı" şeklindeki görüşünü yineliyor. Bu görüşü Nureddin Zaza, Bedirxan Sindî ve Salah Sadullah'ın eselerinde de görürüz.

Alan ( Azzi-Alban-Zaza ) halkından bir topluluk, Sasani devrinin sonu islam döneminin başlarında Kürdistan'a gelip yerleştikten sonra bu Alan destanı kürt folklorunun bir parçası haline geldi. Ancak bu destanla (Memê Alan) İngiliz edebiyatındaki Romeo-Juliet destanı arasındaki benzerlik, destanın Alan kabileleri arasındaki asaletini, Alanların hristiyanlık dönemi başlarında Roma İmparatorluğu tarafından Britanya adalarına sürüldükten sonra bu adalara geçtiğini, Shakespeare (1583-1616) tarafından tamamen şiirsel bir destan kalıbına sokulana kadar buralarda folklorik bir destan olarak yayıldığını gösteriyor. ( Şehriyaran Kemnan, Ahmed Kisrevi Tebrizi, Tahran 1928 )

Kaynak: Derbend ve Şervan Ülkesinde Kürtler ve Alanlar, Cemal Reşid Ahmed, Avesta Yayınları, 1998 İstanbul.
***


Alani kabilelerin Britannia'daki varlığına tarihi belgeler tanıklık ettiği gibi adanın eski ismi de Alani varlığını doğruluyor. Britannia'nın bugünkü adı Bret-Agna'dan dönüşmüştür. Sondaki Agna Hint mitolojisinin Agni'si yada bizim yöremizdeki Agnit'le ( Oğnut-Göynük ) aynı Agna'dır. Bundan daha önemli kanıt ise adanın bilinen en eski adının tarihi yazıtlara Albion ( Alanların yada Albanların ülkesi ) şeklinde kaydedilmiş olmasıdır. Alban ismi bugün İberlerle karışaran Arnavutlar için de kullanlıyor. Eski kafkas Albanya'sı ise Alanilerin yurduna denk düşen eski Az devletinin yer aldığı coğrafya ile tam örtüşüyor.

Shakespeare'nin etnik mensubiyeti hakkında söz söyleyebilecek durumda değilim ama Alanilerin part kabileleri olduğu, ermenilerin ve kürtlerin terkibinde bulunduğu, yukarda da belirtildiği gibi Roma döneminde bir çok aşiretin Britannia'ya sürüldüğü tarihi bir vakıa.
***

Kelt sözcüğünün konsonantları Hititlerin kadim ismi olan ( Hitit deyimi türklerce uydurulmuştur ) Keti ve Kürt isimlendirmelerinin konsonantlarıyla uyuşuyor.

Keltlerin dini inançlarının bir benzeri sadece günümüz dürzilerinde yaşıyor. Dürziler katışıksız kürttür, keltlerin sosyal yaşamları, dini inançları, gelenek ve görenekleri, savaş tarzları incelendiğinde aralarında çarpıcı benzerlikler olduğu görülür.

Keltlerde meşe ağacı kutsal sayılıyor, kürtler de meşe ağacına kutsallık izafe ediyorlar. Mazyer tanrı ağacı anlamına geliyor. Sayer, tuyer, mazyer. Maz eski dilde tanrı demektir, tanrının sıfatlarından biri değildir, bizatihi tanrı anlamına gelmektedir.

Kadınların ve erkeklerin baba ismiyle anılmalarından, savaşta yenilgi söz konusu olunca çocukların ve kadınların köle pazarında satılmamak için yakınları tarafından öldürülmeyi rica etmeleri olgusuna kadar bir çok töremiz kelt töreleriyle ayniyet arzediyor ve başka toplumlarda nadiren rastlanan hususiyetler bunlar.
***

Şexs sözcüğü arapçadır. Şahıs sözcüğünün bozulmuş şeklidir. Kürtçenin bu anlama gelen sözcükleri 'kes'le birlikte sadece Gînc-Meneşkurd zazalarının kullandığı 'kıçî' sözcükleridir. Kes ve kıçî sözcükleri Nesi dilinde de aynıdır. Türkçedeki "kişi" kelimesi Kapadoki dilden kalmadır. Neyseki türkçeyi nesiceye dayandırarak hitit soylu olmayı beceremediler. Ayrıca Avrupa dillerinde X konsonantı "ks" değerindedir. Kürtçede ise X'e daha farklı bir ses yüklenmiştir.

Bir diğer husus, etimoloji güncel sözcüklerden hareketle eski sözcükleri anlamlandırmaz, tam aksi bir yol izler. Eski dilde aynı anlamdaki sözcüğü bulur, kök sözcüğü tesbit eder ve bugünkü haline gelinceye kadar geçirdiği evrimi ilişkide bulunduğu dil ve kültürlerin etkileriyle birlikte gözlem altına alır. Kısaca, etimoloji başlangıçtan günümüze doğru yol alır ve ancak böyle yapıldığında etimolojik çalışma yapılmış olur. İkincisi, etimoloji yalnızca linguistik bir çalışma değildir, arkeolojik, mitolojik, etnografik, kronolojik çalışmaların sonuçlarını dikkate alır, temelde duran öğe ise tarih biliminin diğer yardımcı kollarında da belirleyici konumunda olan belge ve bulgulardır. Esasen tarih sadece yazılı belgedir. Biyografi yazmak da tarih yazmak gibidir, aynı öğelerin dikkate alınması gerekir.
Başta da belirttim, Şekspir'in hangi millete mensup olduğu konusunda söz söyleyebilecek durumda değilim. Bunun için çok kapsamlı bir çalışma gerekir. İkincisi, belki kendi otobiyografisi yada başkalarınca yazılmış biyografisi vardır. Araştırmak lazım. Bilimsel çalışma her ihtimale açık kapı bırakır, bununla beraber şüpheci olmak da bilimsel metodun olmazsa olmazları arasındadır. Birçok bilim adamı senin gibi bir şüpheden yola çıkmışlardır, bilimsel çalışma nihayette cevabı olmayan her soruya doğru cevap bulmayı amaçlar, ancak doğru cevaplar verebilmek bilim yöntemine uymayı, dolayısıyla kurallı çalışmayı gerektirir.

Hiç yorum yok :